Şub 252017
 
5.762 views

DeepCoder internetten topladığı kodlarla program yazıyor

DeepCoder internetten topladığı kodlarla program yazıyor

Microsoft ve Cambridge Üniversitesinin işbirliğiyle geliştirilen DeepCoder sistemi internetten ve diğer kaynaklardan derlediği kod parçalarını kullanarak kendisine verilen sorunu çözen yazılımlar üretebiliyor.

DeepCoder internetten topladığı kodlarla program yazıyor

Resim: winbuzzer.com

Aslında bir yapay zeka (AI) çalışması olan DeepCoder, kod parçalarının depolandığı veritabanını tarayarak yapacağı işe uygun bileşenleri buluyor ve uygun şekilde bir araya getiriyor.

Bu teknik, bir çok programcının çalışma biçimini de yansıtıyor. Yeni yazılan bir çok uygulamanın önemli bir kısmı daha önce geliştirilmiş olan çeşitli kütüphaneler ve yordamları kullanarak geliştiriliyor. Doğal olanı da bu. Aksi halde her çalışmada Amerikayı yeniden keşfeder gibi, daha önce binlerce kez yeniden yazılmış olan ve geliştirilerek sorunsuz hale getirilen hazır kodları kullanmak yerine, sıfırdan bir çaba içine girmek gerekirdi. Modern çağın modüler sistemleri, yazılım dünyasında da aynen geçerli.

DeepCoder ve benzer şekilde çalışan diğer sistemler, bir yazılımcının çalışmasını benzer şekilde yineliyor. Üstelik kullandığı yapay zeka teknikleri sayesinde sürekli yeni şeyler öğreniyor ve kendini geliştiriyor.

Buna rağmen, bu sistemi geliştiren programcılar, “geniş kapsamlı projelerin, küçük kod parçalarını birleştirerek elde edilemeyeceği” görüşünü savunuyorlar.

Yapay zeka ve robot bilimi alanında yaşanan gelişmeler, bir çok mesleği doğrudan etkilemeye başladı bile. Yazılımcılar da kendi rakiplerini geliştirmek için var güçleriyle çalışıyorlar.

Ahmet Aksoy

Kaynaklar:

Şub 172017
 
3.664 views

Ek enerji istemeyen soğutma sistemleri geliyor

www.livescience.com tarafından aktarılan bir habere göre binaları ek enerjiye ihtiyaç duymayan, üretilmesi basit ve ucuz bir yöntemle soğutabilmek mümkün olacak.

Ek enerji istemeyen soğutma sistemleri geliyor

Kaynak: www.livescience.com

Bu çözümü sağlayan malzeme, sıradan plastik rulolara benziyor. Aslında o, ısı yansıtıcı bir süper malzeme. Bu malzeme ile kaplanan yapılar, harici ısı kaynaklarının olumsuz etkilerinden korunacak.

Güneş panellerinin aksine, bu malzeme güneşin ortalıkta olmadığı zamanlarda da etkisini sürdürüyor ve en ufak bir enerjiye ihtiyaç duymuyor.

Bu süpermalzemenin bir diğer özelliği de ucuz, kolay ve büyük oranlarda üretilebilir olması.

Soğutucu malzeme üç temel bileşenden oluşuyor:
1- Saydam polimer polimetilpenten
2- Cam boncuklardan oluşan tabaka
3- İnce bir yansıtıcı gümüş katman

Cam boncukların boyutu, “phonon-polariton resonance” adı verilen kuantum etkiyi oluşturacak şekilde seçiliyor. Bu etkinin, kızılötesi ışınların cam atomlarının titreşimiyle etkileşime girmesi sırasında ortaya çıktığı belirtiliyor. Cam boncukların ve en alttaki gümüş tabakanın görünür ışığı yansıtırken malzemenin alt tabakalarındaki kızılötesi ışıma da yüzeye ulaşmakta; dolayısıyla malzeme soğumaktadır.

Yapılan hesaplara göre, yaz döneminde normal bir konutu soğutabilmek için çatıdaki 10 ila 20 metrekarelik bir kaplama yeterli olacaktır.

Bu malzemenin termoelektrik santralların soğutulmasında da kullanılabileceği, hatta aşırı ısınma nedeniyle verimli çalışamayan güneş panellerinin ömrünü uzatabileceği söyleniyor.

Bu tür süper malzemelerin fosil yakıt kullanımının azaltılmasına katkıda bulunması da kuvvetle mümkün. Bekleyip, göreceğiz.

Kaynak: http://www.livescience.com/57902-magic-foil-cools-buildings.html

Şub 162017
 
3.500 views

Yeni dünya rekoru – 18 dakikada 104 uydu uzaya gönderildi

Hemen sevinmeyin! Bu rekoru bizim ülkemiz kırmadı. Amerika veya Çin de değil. Bu rekorun sahibi Hindistan.

Yeni dünya rekoru

Resim: science.alert.com

Hindistan Uzay Araştırmaları Örgütü (ISRO) tarafından 18 dakika içinde uzaya gönderilen 104 adet uydu, Hindistana yeni bir dünya rekoru kazandırdı.

Bir önceki rekor 2014 yılında aynı gün içinde uzaya 37 uydu gönderen Rusya Uzay Ajansına aitti.

Uydular, 27358 km/saat hızla hareket eden bir roket tarafından bir kaç saniye içinde yörüngelerine fırlatıldı. Bu, çok riskli işlem başarıyla gerçekleştirildi. Sözkonusu uydulardan 88 adedi Planet Labs‘a ait yaklaşık 3.5 kilogramlık küçük birimlerden oluşuyor. Uyduların hepsi Hint Okyanusu üzerindeki yörüngelere konuşlandırıldı.

ISRO yöneticisi A.S. Kiran Kumar, proje maliyetinin yaklaşık yarısının ticari işletmeler tarafından karşılandığını belirtti.

Uzaya uydu göndermenin maliyeti giderek düşerken, dünya çevresinde oluşan uzay atıklarının giderek daha fazla endişe yaratmakta olduğu belirtiliyor. Bunda, gönderilen uyduların pek çoğunun sadece bir kaç yıllık ömre sahip olması önemli. Bu süre tamamlandığında, o uydular birer uzay çöpü haline dönüşüyor.

Haberle ilgili ayrıntılara aşağıdaki “sciencealert” linkinden ulaşabilirsiniz.

Ahmet Aksoy

Kaynak: http://www.sciencealert.com/india-just-set-a-new-world-record-launching-104-satellites-in-18-minutes

Şub 092017
 
3.384 views

Zihin Okuma Bilimsel Olarak Kanıtlandı

Gözünü kırpma yeteneğinden bile yoksun hastalarla, onların düşüncelerini elektronik araçlarla okuyarak iletişim kurmak giderek daha etkin hale geliyor.

Aslında bu teknoloji onlarca yıl önceden beri var. Buna rağmen, gelişmeler oldukça yavaş ilerliyor.

Zihin okuma

Alıntı: sciencealert.com

Yeni çalışmalar, alternatif bir beyin-bilgisayar arayüzü teknolojisinin, dış dünyayla bağlantısı tamamiyle kopmuş insanların seslerini duyurabilme imkanına kavuşmakta olduğunu gösterdi.

ALS (amytotrophic lateral sclerosis) hastalığının son evrelerinde hastalar, tam bir felç durumuna (locked-in sendromu) gelmektedir. Bu aşamadaki hastalar hiç bir organlarını, gözlerini bile oynatamamaktadır. Oysa beyinleri hala aktif durumdadır.

Bu sorunu gidermek amacıyla bir araya gelen uluslararası bir araştırmacı grubu, öncekilerden farklı bir yol izleyerek, sinirlerdeki elektriksel aktivite yerine beyindeki oksijen oranını ölçme yoluna gittiler.

Bu sayede ALS hastalarıyla komple felç halinden önce ve sonra iletişim kurabilme imkanı elde ettiler. Çünkü bu, düşüncelere ilişkin beyin aktivitelerini kaydetmenin belki de yegane yoluydu.

Bu yeni beyin-bilgisayar teknolojisini kullanan kişiler bir kaç ay boyunca bakıcılarıyla ve aileleriyle iletişim kurabildiler.

Araştırmacılar, aldıkları doğru yanıtların rasgele olmadığını, doğruluk oranının %70 düzeyinde bulunduğunu belirtiyorlar.

Hastalara içinde bulundukları durumla ilgili duyguları da soruldu. Bunlardan dört tanesi mutlu olup olmadıkları sorusunu bir kaç hafta boyunca sürekli “evet” olarak yanıtladı.

Kaynak:
Ana Matran-Fernandez, Post-doctoral Researcher, University of Essex.
http://www.sciencealert.com/this-new-mind-reading-technology-lets-locked-in-patients-communicate

Ağu 162016
 
2.865 views

Toz zerresi büyüklüğünde kablosuz algılayıcılar

Bilim-kurgu filmleri veya öykülerinde görmeye alışık olduğumuz araç gereçleri gündelik yaşamımızın içinde görmeye giderek daha fazla alışıyoruz. Bir toz zerresi boyutundaki kablosuz algılayıcılar da bunlardan biri. Bu cihazlara “neuronal dust” (sinirsel toz) adı veriliyor ve insan vücuduna kolayca yerleştirilebiliyor.

Sinirsel tozların enerji gereksinimi dışarıdan kolayca temin edilebiliyor. Ayrı bir pil veya batarya sistemine gerek yok. Hatta bu cihazlar, sinir ve kasları uyarma potansiyeline de sahip.

Deneyler halen kobaylar üzerinde sürdürülüyor. Kaslara ve periferik sinirlere yerleştirilen bu aygıtlar ultraseslere duyarlı. Bu sayede hem gereken enerjiyi sağlıyor, hem de gerekli okumaları yapabiliyorlar.

Science News Journal‘de yayınlanan bir makale konuya ilişkin pek çok ayrıntıya sahip.
Okumanızı öneriyorum. Sayfada, sinirsel tozların boyutlarını kavramanıza yarayacak bir de video var.

Toz zerresi büyüklüğünde kablosuz algılayıcılar

Image Credits: ScienceNewsJournal

Alıntı: http://sciencenewsjournal.com/engineers-create-first-dust-sized-wireless-sensors-can-implanted-human-body/

May 022016
 
2.926 views

Yakın Geleceğimize İlişkin 10 Kritik Soru

Yakın Geleceğimize İlişkin 10 Kritik Soru

“I, robot” filminden


Teknoloji çıldırdı!
Teknolojik gelişim hızındaki değişim neredeyse dik bir tırmanışa geçti. Robotlara dayalı üretim sistemleri giderek yaygınlaşıyor. Yapay zeka kendi rekorlarını giderek daha kısa aralıklar içinde kırmaya başladı.

Bu gidişle 2030 yılına kadar neler olacak dersiniz? Ya 2050 yılına kadar?

Aşağıdaki sorulara sizin yanıtlarınız ne olur?

1- Otomasyona dayalı üretim yaygınlaştıkça insan emeğine duyulan gereksinim azalıyor. Peki insanlar para kazanamazlarsa üretilenleri kimler satın alacak?

2- Üç boyutlu yazıcılar şimdilik tek veya birkaç malzemeyi kullanarak çalışabiliyor. Peki bu mekanizmadaki malzeme çeşitliliği artar, hele moleküler düzeye kadar inerse bunlarla projelendirilmiş organik yapılar, organlar ve hatta yeni canlılar üretilebilir mi?

3- Isaac Asimov daha 1940 yılında “3 Robot Yasası”nı geliştirmiş. Peki bu kuralları yapay zeka sistemlerine uygulamak mümkün olacak mı? (*)

4- Yapay zeka, bizim onun yaptıklarını anlayamayacak kadar gelişirse neler olacak? O zaman yapay zeka insanoğlunu nereye koyacak dersiniz?

5- İnsanların -biyolojik varlıkların- Mars’a veya başka gezegenlere gitmeye çalışması ne kadar mantıklı? Bu işlerin robotlar veya “aşırı” koşullara dayanıklı hale getirilmiş yarı-insanlar tarafından yürütülmesi daha mantıklı olmaz mı? Hele kendi yıldız sistemimizin dışına da çıkmaya kalkışırsak…

6- İnsan beynindeki bilgilerin elektronik ortama aktarılması çalışmaları yürütülüyor. Bu başarıldığında o elektronik ortamlar “canlı” kategorisinde sayılacak mı?

7- Bazı bilgilerin moleküler olarak insan beynine enjekte edilebileceği öne sürülüyor. Bu mümkün olabilir mi?

8- Telefon, bilgisayar vb cihazların göz ve kulak gibi duyu organlarına gerek kalmaksızın insan beyniyle doğrudan iletişim kurabilmesi halinde insanoğlunun “ortalama zeka ve bilgi düzeyi” artmış olacak mı? Yoksa “matrix” olayına doğru mu evrileceğiz?

9- İnsanoğlunun teknolojik araçları doğrudan beyniyle denetlemeye başlaması onu daha da mı geliştirecek, yoksa mekanik robotlar haline mi dönüştürecek?

10- İnsanoğlunun gelecekte yapay zeka ile çatışma ihtimali olur mu? Olursa başarı şansı nedir?

Bu sorular kendiliğinden zihnimden dökülenler. Belli bir düzeni veya sıralaması yok. Ama yakın geleceğimizin bu tür soruların yanıtlarıyla şekilleneceğine inanıyorum. Varlığımızı artık sadece dinamik dengelerle koruyabiliyoruz. Durmaya, hatta yavaşlamaya kalktığımızda yerlere döküleceğiz.

Yukarıdaki sorular, biraz karamsarlık taşıyor diye düşünebilirsiniz. Ben öyle bakmıyorum. Bana göre bunlar eninde sonunda yüzleşmek zorunda kalacağımız konular. Farkında olmak, farkında olmayanları da uyarmak zorundayız.

Yaşam bizi bilmediğimiz yerlere götürüyor olabilir? Ama yeterli farkındalığa sahip olursak, hiç olmazsa elimizden gelenin “en iyisini” yapabilme şansımız olur.

Farkındalık bizi “dramatik” sürprizlere daha dayanıklı hale getirir.

Ahmet Aksoy

(*) 3 Robot Yasası:
1- Bir robot bir insana doğrudan veya pasif kalmak suretiyle zarar veremez
2- Bir robot, birinci yasa ile ters düşmemek kaydıyla, bir insan tarafından verilen emirlere uyar
3- Birinci veya ikinci yasaya ters düşmemek kaydıyla, bir robot kendi varlığını korur