Nis 162018
 
4.614 views

Ölmek Ya Da Ölmemek İşte Bütün Mesele Bu

Transhümanizm (i.); 1) insanın fiziksel ve bilişsel yeteneklerinin artırılması ve yaşlanma ve hastalanma gibi arzu edilmeyen veya gereksiz görülen yönlerinin ortadan kaldırılması amacıyla teknoloji ve bilimden faydalanılması gerektiğini öne süren uluslararası bir entelektüel ve kültürel hareket.

transhumanism

Image credits: https://www.forbes.com/sites/sarwantsingh/2017/11/20/transhumanism-and-the-future-of-humanity-seven-ways-the-world-will-change-by-2030/#19bc72be7d79


Transhümanizm zeki yaşamın mevcut insan formu ve kısıtlamalarının ötesinde sürdürülebilmesi ve evrimleşmesinin hızlandırılmasının yaşamı yücelten prensip ve değerler ışığında, bilim ve teknoloji vasıtası ile sağlanmasını öngören felsefeler bütünüdür. – Max More (1990)

Göğsünüzde bir ağrıyla doktora gittiğinizi hayal edin. Tetkikler, tahliller… Öğreniyorsunuz ki kalp ritminizle ilgili bir sorun var. Önemli değil, kalp pili takılacak, biraz dikkatli olduğunuz sürece on yıllar boyunca hiç bir sorun hissetmeden yaşamaya devam edebileceksiniz. Ha unutmadan, artık bir cyborg’sunuz.

Cyborg (i.); vücudunda hem organik hem de biyomekatronik veya elektronik donanım taşıyan kişi.

Transhümanizm insanın doğal sınırlarının insan aklı dolayısıyla aşılabileceğini, dolayısıyla insan evriminin bir sonraki halkasının insan elinden çıkması gerektiğini savunan bir düşünce akımıdır. Geçtiğimiz on yılda giderek yaygınlaşsa da kültürel kökeni on beşinci yüzyıla, bir terim olarak doğuşu ise yirminci yüzyılın ortalarına dayanır. Temel olarak üç amacı vardır: yaşam süresinin artırılması, zekanın artırılması ve bedensel becerinin(sağlık kalitesi dahil) artırılması ve bu üç maddede de doğal insan sınırlamalarının ötesine geçmeyi hedefler. Günümüzde popülerliğinin artmasına bağlı olarak özellikle bazı dini kesimler tarafından ciddi eleştirilere maruz bırakılmaktadır.

Aslına bakarsanız insanın doğal sınırlarını aşması çabası insan uygarlığı kadar eski. Kıyafet giyerek soğuktan korunma becerisini elde ettiğimiz için nispeten soğuk bölgelerde hayatta kalabildik. Av araçları üretebildiğimiz için daha iyi beslenebildik ve daha fazla üreyebildik. Üretim araçlarını keşfederek mağaralarımızı açık havada inşa edebildik. Binyıllar geçtikçe kullandığımız araçlar da ihtiyaçlarımıza göre evrildi ve nihayet geçtiğimiz yüzyıl içinde önce elektroniğin ve sonunda bilgisayarların keşfine kadar ulaştı. Transhümanizm bu bağlamda insanın kültürel evriminin doğal bir sonucundan başka bir şey değildir. Çok değil, iki yüz yıl önce hayal dahi edemediğimiz icatlar bugün hayatlarımızın ayrılmaz parçaları haline gelmiş durumda. Akıllı telefonlar örneğin; elli yıl önce bilimkurgu eserlerinde ortaya çıktı, otuz yıl önce ilk cep telefonları üretildi, bugün o kadar yaygınlaştı ki, bir kaza ya da arıza durumunda hayatımızdan çıkması yaşamsal faaliyetlerimizi sekteye uğratıyor. Öyle ki hafızamızın bir kısmını (telefon numaraları örneğin) bu hayati öneme sahip araçlarda tutuyoruz.

1999 yılında Matrix filmi aracılığıyla bilginin direkt olarak beyne yüklenmesi kavramı ile karşılaştık (ki bilimkurgu okuyucularının zaten yabancı olmadığı bir konuydu bu). Bugün hafızamızın bu beynimiz dışındaki kısmına yeni bir bilgi yüklemek birkaç dakikalık bir iş. Telefonumuza bir aplikasyon yüklüyor ve örneğin dünya üzerindeki konumumuzu ve gitmek istediğimiz yere en kısa rotayı birkaç dakika içinde bulabiliyoruz.

Bu gidişata bakarak diyebiliyoruz ki; teknolojinin bir sonraki halkası insanın ürettiği araçlar vasıtasıyla hayatını değiştirmesinin ötesine geçecek, insanın kendini değiştirmesi olacaktır. Peki biz bu değişim hakkında nasıl bir söz sahibi olacağız?

Bu soruyu cevaplamadan önce şu anda insan bedeninin değiştirilmesi ve/veya geliştirilmesi için kullanılan teknolojilerden bahsetmek gerekli. Bu noktada bu teknolojileri iki ana başlığa ayırmak mümkün; mekatronik(ve elektronik ve elektromekanik) teknolojiler ve biyolojik teknolojiler.

Mekatronik (i.); işlevselliği geliştirmek ve/veya optimize etmek için, mekanik, elektronik, kontrol teorisi ve bilgisayar bilimlerinin ürün tasarımı ve üretimine sinerjik entegrasyonunu amaçlayan multidisipliner bir bilim alanıdır.

İlk kısım çeşitli sebeplerle oluşan uzuv kayıplarının yerine mekanik uzuvların takılması(protezler) ile veya kontrolü kişinin kendisi tarafından yapılabilen implantlar (PCA, koklear implantlar, insülin pompası) ile gerçekleştiriliyor. Bu teknolojiler hala emekleme aşamasında, ancak etkinlikleri ve yaygınlıkları giderek artmakta. Koklear implantlar(işitme cihazları) gibi bir kısmı halen yaygın olarak kullanılmakta. Artırılmış gerçeklik hakkındaki çalışmalar da son sürat devam ediyor. VR gözlükleri bunun ilk aşaması. Elektronik lensler gibi insan vücuduna geçici (giyilebilir teknoloji) ya da kalıcı olarak entegre edilebilen teknolojilerin geliştirilmesi ancak zaman meselesi. 2015 yılında biyonik devreler vasıtasıyla insan hafızasının geliştirilmesi çalışmalarında insan denekler üzerindeki deneyler başladı. Şimdilik bu çalışmalar Alzheimer gibi nörolojik hastalıkların tedavisi veya oluşturdukları kusurların giderilmesi için yapılıyor. Ancak araştırmanın olası değerini anlayan çeşitli özel veya resmi kurumlar bu konudaki çalışmaların derinleştirilmesi için milyarlarca dolarlık bütçeler ayırmaktalar.

İkinci kısım teknolojileri ise; çeşitli operasyonlar ile vücudun değiştirilmesi(estetik operasyonlar veya açık kalp ameliyatları gibi) ve laboratuvar ortamında yetiştirilen suni uzuvlar veya organlar oluşturuyor. Laboratuvarda organ yetiştirilmesi henüz çok yeni bir teknoloji, ve ticari anlamda kullanıma sürülebilmesi için hem etik hem de güvenlik anlamında çözülmesi gereken çok sorun var. Ancak insan ömrünün uzatılmasına yönelik çalışmalar son yüz elli yılda giderek daha başarılı sonuçlar vermekte. Ölümü yenmek, ölümsüzlüğe ulaşmak her zaman bir hayal olmuştu. Bugün artık bu hayallere ulaşmak daha mümkün görünüyor. Antibiyotiklerin ve yakın zamanda antivirütiklerin keşfi ve bunun uzantısı olarak pek çok hastalığın tedavi edilebilmesi sadece bir örnek.

Bugün bu konularda yapılan araştırmalar daha bir kaç yıl önce bilimkurgu olarak nitelediğimiz bir seviyeye ulaşmış durumda. Zaten bugüne dek ürettiğimiz bütün teknolojilerin ortak noktası insanlığın (en azından bir kesiminin) daha uzun süre, daha güvenli ve daha rahat bir şekilde yaşayabilmesi içindi. Bundan sonra üreteceğimiz teknolojilerin farklı bir amaç taşıması için bir gerekçemiz yok. Ne var ki, teknolojik ürünlerin ve hizmetlerin bütün insanlığın yararına olacak şekilde ve amaçla geliştirilmesi bugüne dek ancak özel yeteneklere sahip bazı insanların doğru anda doğru yerde olabilmesiyle gerçekleşti (bkz. Nikola Tesla – Alternatif Akım).

Transhümanizm akımı bu teknolojilerin belirli insan zümrelerinin değil, bütün insanlığın fayda sağlayabileceği şekilde ve miktarda geliştirilmesi gerektiğini savunuyor. Beyne entegre edilecek bir hafıza modülünün size X firmasının ürünlerini sürekli olarak “hatırlattığını” ya da internete bağlanmak için kullanacağınız bir modülün size sadece belirli(mesela hükümet onaylı) haberleri gösterebildiğini düşünün. Bunun engellenmesi bu teknolojilerin geliştirilmesi öncesinde belirli etik kuralların oluşturulmasına bağlı. Bu etik kuralların oluşturulabilmesi için ön koşul milyar dolarlık şirketleri kontrol etmeyen bizlerin bu meselenin ne kadar hayati öneme sahip olduğunu anlamamıza ve kendi çıkarlarımızın peşinden koşmamıza bağlı.

Transhümanizm felsefesi diyor ki; ağaçlardan inip uzaya çıkmamız yüz elli bin yıl sürdü, bir sonraki aşama için neden bekleyelim?

Mustafa Toygar Aksoy

Mar 072017
 
4.994 views

IBM Ticari Kuantum Bilgisayarlar Gerçekleşmek Üzere

Independent‘te yayınlanan bir makaleye göre IBM Q adıyla kurulan yeni bir bölüm ticari kuantum bilgisayarları hayata geçirmek için kolları sıvamış durumda.

IBM yetkilileri, klasik bilgisayarlarla ele alınamayan ve hala çözülememiş bazı karmaşık problemleri halledebilmek için kuantum bilgisayarlara ihtiyaç duyulduğunu belirtiyorlar.

Ticari Kuantum Bilgisayarlar

Foto: tr.wikipedia.org

Kuantum bilgisayarların üzerinde çalışacak uygulamalar klasik bilgisayarlar üzerinde koşan uygulamalardan farklı olmak zorunda. Bu yüzden IBM Q yetkilileri bu tür uygulamaların yıl sonuna doğru yayınlanacak simülatörler üzerinde geliştirilmeye başlanması gerektiğini vurguluyor. Bu çalışmalarla ilaç endüstrisi, malzeme geliştirme ve yapay zeka gibi alanlarda yeni çözümler üretilmesi bekleniyor.

Klasik bilgisayarlar elektronik devre kapılarının açık veya kapalı olmasına, yani sadece 0 ve 1’lerden oluşan iki tabanlı aritmetiğe dayanıyor. Sıfır veya bir konumunu belirten birim “bit” olarak adlandırılıyor. Halen 8 bitlik, 32 bitlik ve 64 bitlik sistemler yaygın olarak kullanılmakta.

Kuantum bilgisayarların temel birimine ise “qubit” (kübit) adı verilmiş. Bu sistem fotonların dikey ve yatay polarizasyonlarını kullanır ve iki fazlı kuantum sistemi (two-state quantum system) olarak anılır. Kübitler 0, bir ve bu ikisi arasında bir başka değer daha alabilir. Bunlara ek olarak daha fazla “durum”a sahip olabilen kuditler üzerinde de çalışmalar sürmektedir.

Rus Kuantum Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre beş seviyeli bir kudit ile kuantum hesaplamalarının yapılabildiği gösterildi.

Öyle görünüyor ki, kuantum bilgisayarlarla tanışmamız için çok fazla beklememiz gerekmeyecek.

Ahmet Aksoy

Kaynaklar:

Mar 032017
 
5.536 views

Singularity – Tekillik Günleri Hızla Yaklaşıyor

Önce singularity kavramının anlamını netleştirelim.
Wikipedia, singularity (teknolojik tekillik) kavramını şu şekilde tanımlıyor: “gelecekte yapay zakanın ötesine geçerek, medeniyeti ve insan doğasını radikal bir biçimde değiştireceğine inanılan hipotezsel nokta. Böyle bir zeka, insanlığın tasavvur edebileceğinden daha üstün kabiliyetli olacağından, insanlığın geleceğini öngörülemez bir hale getireceği düşünülmektedir.”

Kurzweil, bu kavramı şu sözlerle daha da somutlaştırıyor: “İnsanlığın önünde iki seçenek var. Dünyaya geldiğimiz beden ve teknoloji sayesinde kavuştuğumuz beden. İnsan iskeletindeki kemiklerin malzemesi iyi değil. Çelik çok daha iyi. Çok etkin işleyen mekanik hücreler yakın gelecekte doğal hücrelerin yerini alacak. Bedene yerleştirilen yapay kol, bacak gibi organlar doğal uzuvlardan daha güçlü ve dayanıklı.”

Asıl kritik nokta, yapay zekanın yaptıklarının, insanoğlunun zekası tarafından anlaşılamayacak kadar gelişmesiyle ortaya çıkacak. Böyle bir durumda, yapay zeka tarafından yaratılacak olası olumsuz etkilere karşı -ne olup bittiğini anlayamayacağımız için- önlem alamaz duruma geleceğiz. Türümüze en yakın primatlardan şempanzeler için bile bizim konuşmalarımız, yazdıklarımız, teknolojik uygulamalarımız neyse, singularity aşamasına ulaşmış yapay zekanın iletişimi ve yaptıkları da bizler için benzer konumda olacaktır.

Konu, her ne kadar bir bilimkurgu teması gibi görünse de, yapay zekanın gelişme hızı artık bu düzeye ulaşmanın çok uzakta olmadığını gösteriyor.

Neanderthal insanın, homo sapiens tarafından ortadan kaldırılması gibi; yapay zeka ile donanmış robot veya insanımsı varlıklar karşısında “doğal” insanoğlu da büyük bir olasılıkla tarih sahnesinden silinecektir. Bu gelişmeler bir “hızlandırılmış evrim” mekanizmasına bağlı olabilir. Her ne kadar teknolojiyi kullanıyor olsak da, kolayca kontrol edemeyeceğimiz sayıdaki parametre yüzünden biyolojik yaşamımıza yaptığımız müdahalelerin pek çoğu bir mühendislik ürünü olmaktan çok “rasgele” deneme-yanılmalardan ibaret kalıyor. Günümüzün süper bilgisayarları bile hala yeterince hızlı değil. Kuantum bilgisayarlar bile ikili hesaplama sistemlerine kıyasla aşırı bir gelişme sağlayamayabilir. Şu anda öngöremediğimiz yeni teknolojiler devreye girmedikçe, teknolojimizin “tekillik” düzeyine ulaşacak yapay zekayı yaratmada yetersiz kalması mümkün.

Günümüz şartlarında asıl yapmamız gereken, teknolojik gelişmelerin doğal yaşantımıza her geçen gün daha fazla karıştığının bilincinde ve farkında olmak. Bu farkındalığı bilerek kendi lehine kullanabilenler kendilerine yepyeni bir dünya yaratırlarken, geride kalanlar kaynakları hızla tükenen ve doğal ortamları hızla kirlenen bir yaşamı paylaşmak zorunda kalacaklar.

Singularity - Tekillik Günleri Hızla Yaklaşıyor

Kaynak: content.time.com

content.time.com sitesinde yayınlanan yukarıdaki grafik 1900-2045 yılları arasındaki teknolojik gelişimi özetliyor. Geçmiş yıllara ilişkin gelişmeleri gündelik hayatımızda da yaşıyoruz. Geleceğe yönelik temel öngörülerin bazıları şöyle:

  • 2015: Bilgisayarlar fare beyin kapasitesini aştı: 10 Gigabyte (10^9)
  • 2023: Bilgisayarlar insan beyin kapasitesini aşıyor: 1 Petabyte (10^15)
  • 2045: Bilgisayarlar tüm insanların toplam beyin kapasitesini aşıyor: 100 Yottabyte (10^26)

Bu tarih, yani 2045, bazı görüşlere göre insanın “ölümsüzlüğün sırrına” eriştiği tarih olacak.

Ne dersiniz?

Ahmet Aksoy

Kaynaklar:

Şub 262017
 
5.594 views

Elon Musk doğru mu söylüyor?

Elon Musk doğru mu söylüyor?

The Sun yazarı Zoe Naumann’ın haberine göre teknoloji milyarderi Elon Musk, “Yapay Zeka yaşamı anlamsızlaştıracak” uyarısını yapıyormuş. Ne dersiniz?

Elon Musk doğru mu söylüyor?

Resim: nypost.com: Elon Musk

Şahsen bu görüşe katılmıyorum.

Bir zamanlar havadan ağır cisimler uçamaz diyen yetkililer; inekler sütten kesilecek diye otomobillerin yasaklanmasını isteyenler vardı.

Ne kadar korkutucu olursa olsun, insanoğlu teknolojiyi hep kendi konforu için kullanabilmeyi başarmıştır.

Bu kez durum değişir mi? Sanımıyorum. Çünkü insanoğlu bir yandan kendisini de değiştirmeye devam ediyor.

Musk’ın kaygılarında haklı olduğu yanlar var. Örneğin insanların çok büyük bir kesimi yakın gelecekte “işsiz” kalmaya aday. Çünkü onların yerini doldurmaya hazır ve maaş bile istemeyecek, uzun mesai saatlerine itiraz etmeyecek bir robot ordusu hızla geliyor.

Musk’ın ve diğer ultra-zenginlerin bu konudaki asıl endişesi, üretilen malları satın alması gereken “müşterilerin” kaybedilmesi riskiyle ilgilidir. Musk buna da bir çözüm öneriyor: küresel düzeydeki işsizlere “evrensel gelir” sağlanması. Böylece temel müşteri kitlesi kaybedilmemiş olacaktır.

Robotların insanları işsiz bırakmasının kerşılığı olarak Bill Gates de “üretici robotlar için çalıştıranlardan vergi alınmasını” öneriyor.

Yapay zekanın “yaşamı anlamsızlaştıracağı” öngörüsüne katılmamakla beraber, her iki öneriyi de destekliyorum. Böylece yaratılan zenginliklerin toplumsal olarak bölüşümü açısından küçük de olsa bir adım atılmış olur.

Elbette bu “evrensel gelir” düzeyinin bizim “asgari ücret” kadar komik düzeyde olmaması gerekiyor. Amaç müşteri kaybetmemek olacağı için bu konuda daha iyimser olduğumu da itiraf edeyim.

Ben gelecekten korkmuyorum. Siz de korkmayın!

Ahmet Aksoy

Kaynaklar:

Şub 172017
 
3.664 views

Ek enerji istemeyen soğutma sistemleri geliyor

www.livescience.com tarafından aktarılan bir habere göre binaları ek enerjiye ihtiyaç duymayan, üretilmesi basit ve ucuz bir yöntemle soğutabilmek mümkün olacak.

Ek enerji istemeyen soğutma sistemleri geliyor

Kaynak: www.livescience.com

Bu çözümü sağlayan malzeme, sıradan plastik rulolara benziyor. Aslında o, ısı yansıtıcı bir süper malzeme. Bu malzeme ile kaplanan yapılar, harici ısı kaynaklarının olumsuz etkilerinden korunacak.

Güneş panellerinin aksine, bu malzeme güneşin ortalıkta olmadığı zamanlarda da etkisini sürdürüyor ve en ufak bir enerjiye ihtiyaç duymuyor.

Bu süpermalzemenin bir diğer özelliği de ucuz, kolay ve büyük oranlarda üretilebilir olması.

Soğutucu malzeme üç temel bileşenden oluşuyor:
1- Saydam polimer polimetilpenten
2- Cam boncuklardan oluşan tabaka
3- İnce bir yansıtıcı gümüş katman

Cam boncukların boyutu, “phonon-polariton resonance” adı verilen kuantum etkiyi oluşturacak şekilde seçiliyor. Bu etkinin, kızılötesi ışınların cam atomlarının titreşimiyle etkileşime girmesi sırasında ortaya çıktığı belirtiliyor. Cam boncukların ve en alttaki gümüş tabakanın görünür ışığı yansıtırken malzemenin alt tabakalarındaki kızılötesi ışıma da yüzeye ulaşmakta; dolayısıyla malzeme soğumaktadır.

Yapılan hesaplara göre, yaz döneminde normal bir konutu soğutabilmek için çatıdaki 10 ila 20 metrekarelik bir kaplama yeterli olacaktır.

Bu malzemenin termoelektrik santralların soğutulmasında da kullanılabileceği, hatta aşırı ısınma nedeniyle verimli çalışamayan güneş panellerinin ömrünü uzatabileceği söyleniyor.

Bu tür süper malzemelerin fosil yakıt kullanımının azaltılmasına katkıda bulunması da kuvvetle mümkün. Bekleyip, göreceğiz.

Kaynak: http://www.livescience.com/57902-magic-foil-cools-buildings.html

Şub 162017
 
3.500 views

Yeni dünya rekoru – 18 dakikada 104 uydu uzaya gönderildi

Hemen sevinmeyin! Bu rekoru bizim ülkemiz kırmadı. Amerika veya Çin de değil. Bu rekorun sahibi Hindistan.

Yeni dünya rekoru

Resim: science.alert.com

Hindistan Uzay Araştırmaları Örgütü (ISRO) tarafından 18 dakika içinde uzaya gönderilen 104 adet uydu, Hindistana yeni bir dünya rekoru kazandırdı.

Bir önceki rekor 2014 yılında aynı gün içinde uzaya 37 uydu gönderen Rusya Uzay Ajansına aitti.

Uydular, 27358 km/saat hızla hareket eden bir roket tarafından bir kaç saniye içinde yörüngelerine fırlatıldı. Bu, çok riskli işlem başarıyla gerçekleştirildi. Sözkonusu uydulardan 88 adedi Planet Labs‘a ait yaklaşık 3.5 kilogramlık küçük birimlerden oluşuyor. Uyduların hepsi Hint Okyanusu üzerindeki yörüngelere konuşlandırıldı.

ISRO yöneticisi A.S. Kiran Kumar, proje maliyetinin yaklaşık yarısının ticari işletmeler tarafından karşılandığını belirtti.

Uzaya uydu göndermenin maliyeti giderek düşerken, dünya çevresinde oluşan uzay atıklarının giderek daha fazla endişe yaratmakta olduğu belirtiliyor. Bunda, gönderilen uyduların pek çoğunun sadece bir kaç yıllık ömre sahip olması önemli. Bu süre tamamlandığında, o uydular birer uzay çöpü haline dönüşüyor.

Haberle ilgili ayrıntılara aşağıdaki “sciencealert” linkinden ulaşabilirsiniz.

Ahmet Aksoy

Kaynak: http://www.sciencealert.com/india-just-set-a-new-world-record-launching-104-satellites-in-18-minutes